yazarlar-çizerler-çekerler

Patlagaç arama kutusu

3 Temmuz 2011 Pazar

İŞARET (PATAK)

Isıyı 180 dereceye çıkardım, 30 saniye kadar beklemem gerekirdi ki düzleştiricim ısınsın. Bu sırada ruj sürebilirdim, zamanı iyi kullanmamız gerekir! Evet, saçlarımı da düzleştirdiğime göre artık okula gitme vaktim gelmiştir.

Sandviç aldım elime, okula yürürken yemek için. Nedense yolda yürürken bir şeyler yemek havalı göründüğüm hissi verir bana, kendimi toplantısına geç kalmış başarılı bir iş kadını gibi hissederim. Sandviçimi bitirmiştim ki Ahmet’le karşılaştık, bizim fakültedendi, yakışıklıydı ya da eğitim fakültesinde olduğumuzdan bana öyle geliyor, bilemedim! Kibar çocuktu, evlenilirdi onunla. Ahmet’le evlensem akrabalarım severdi onu, ‘Efendi çocuk, aferin’ derlerdi.

Neden Ahmet’le evlenmeyi düşündüm bilmiyorum, ama o an evlenmek istediğiyle dolup taştım. Evlenilecek insan için aile ve akraba onayı çok önemlidir, çünkü bir ilişki sadece iki kişi arasında değildir. Beraberliği onaylayanlar ve onaylamayanlar vardır. Bunları düşünmeye dalmışken bir sarsıntıyla kendime geldim. Tam bir adım önümde iki otomobil birbirine girmişti, bir adım daha atmış olsam, ezilmiş, geberip gitmiş olacaktım. Bu olayı bir işaret olarak kabul edip, bugün evleneceğim adamı bulmaya karar verdim.

***

Kantine girdiğimizde Ahmet’le görüşmek üzere ayrılıp, başka masalara oturduk. Takımım 90+2’de gol atmışta, son anda Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı kazanmışız gibi bir hal vardı üstümde (buradan futbolla ilgilenen genç erkek arkadaşlarımıza merhaba diyorum, biliyorum Şampiyonlar Ligi, Premier Lig, Turkcell Süper Lig falan, biliyorum yani…) Mehmet geldi o an yanıma, okulda son senesiydi, mezun olup gidecekti. KPSS kursu, tez falan derken epey bunalmıştı, oracıkta teselli etmek istedim onu ama mani oldum kendime. Biraz durgundu Mehmet, hani evlenecek olsak, akrabalar; ‘Nerden buldun bu sümsüğü?’ derlerdi, olmaz Mehmet’i unutmalıydım. Havadan sudan konuşuyorduk ki, Ayşe, Fatma, Hayriye ve Yavuz dersten çıkıp geldiler, masamıza oturdular. Yavuz inanılmaz bir çocuktu, çay bardağını ağzına götürürken, kol kası adeta dersini yırtıp çıkmış, yanağımdan makas alarak ‘Nasıl gidiyor bebek?’ diye sormuştu. Yavuz’la evlenecek olsam akrabalar; ‘Ohh maşallah, işin iş kızım’ derlerdi, ‘Ooo, yavruya bak’ bile diyebilirlerdi. Biraz muhabbet ettikten sonra bahçeye çıktım, karar vermek için düşünmeliydim. Bir sigara çıkardım, tam yakacaktım ki aşağı fakülteden arkadaşım Yiğit yaktı. Çok içerdi Yiğit, saçı sakalı birbirine karışmış olurdu her daim, derslerle de ilgisi yoktu, işi gücü serserilikti, onunla evlenecek olsam akrabalarım; ‘Ayyaş karısı mı oldun?’ derlerdi, fakat artık karar vermeliydim. Bugün aldığım işarete göre, evlenip mutlu olacağım erkeği bulacaktım, düşünüyor yoğunlaşmaya çalışıyordum. Diğer masalardaki tanıyıp tanımadığım erkekleri inceliyor, akrabalarımın yorumlarını tahmin etmeye çalışıyordum. Yakın arkadaşlarıma durumu anlatıp, danışmaya karar verdim ve tekrar kantine dönmek için harekete geçtim. Arkadaşlarımın olduğu masadan kahkahalar yükseliyordu, el ettim, beni gördüklerinde kahkahaları iki katı arttı. Yaklaştığımda, derse neden girmediğimi sordular, işim vardı buralardaydım dedim. Meğer “devamsızlığım” dolmuş üstelik ödevde vermemişim, dersin hocası; ‘söyleyin o şaşkına, bir daha hiçbir dersime girmesin’ demiş, o an akrabalarım olsa şimdi ne derlerdi diye düşünürken buldum kendimi, sinirlendim ve eşyalarımı alıp hemen uzaklaştım oradan.

Anlamıştım, işareti yanlış anlamıştım, aslında işaret, “Gözünün önüne bak” demek istiyordu. Peki, ama ben şimdi akrabalarıma ne diyecektim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder