yazarlar-çizerler-çekerler

Patlagaç arama kutusu

25 Eylül 2010 Cumartesi

HIRPALANMAMIŞ KİTAPLAR 1: ‘TATLI DİLLİ NEZİM’DEN TOPLU ÖYKÜLER


“Yirmi üçündeyken bir gün dünyaya ve bahara bakarak, geniş bir gerinişle kollarını açıp: ‘Deli gibi aşığım ama aşkımı itiraf edecek adam bulamıyorum.’ diyecek arkadaşına. Bir başka seferinde piyanoda bir ses arayacak ve : ‘Fazıl, söyleyin bakalım, gülümseyiş ne renktir?’ diye soracaktı.”

Bu satırları Nezihe Meriç’in “Öğretmen” öyküsünde görmeden çok önce, öğretmenliğimin baharında tatmıştım. Hayata âşıkken daha, ağzımda şiir tadı bırakan öyküler okumayı, yazmayı, yaşamayı telaşla beklerken elime ayağıma dolaşan can sıkıntısından sıyrılmak için delice bağırmak gelirdi içimden: Yaşamayı seviyorum ama yaşamaya değecek ne var ki...

Sonraları, hademelerin okuyuculara ‘Ne işin var burada!’ diye baktıkları kütüphanelerin* birinde mavi bir kitaba rastladım: Toplu Öyküleri 1. Ne üzerinde küçük bir karalama vardı, ne de bir yaprağı yıpranmıştı. Üzerini kaplamış toz tabakası, onu oraya yerleştiren insanların el izlerini dahi yok etmişti.  YKY, Nezihe Meriç’in  Bozbulanık, Topal Koşma ve Menekşeli Bilinç adındaki üç öykü kitabını bir arada basmış. Kütüphanedeki 2009 basımı.

Eve götürdüm kitabı, okudum, okudum; ‘Nezim’i (kendisine böyle hitap edilmesini istermiş) neden daha önce tanımaya çalışmamışım diye söylendim kendime. Türk öyküsünün en sağlam ‘kadın ayağı’nı neden daha önce keşfetmemişim?

Nezihe Meriç hakkında çok şey söylenir, yazılır muhakkak. Onu tanıyanlar, sindirenler, anlamaya çalışanlar, bolca okuyanların onun hakkında yazdıklarından iki üç satır alıntılamak ve bir iki satır da kendim eklemek istedim, haddim olmayarak

“Meriç’in ilk öykü kitabı Bozbulanık, onun en başarılı çalışmasıdır. Kadın sorunlarını, geçim sıkıntılarıyla örtüştürerek ilk kitaplarda pek rastlanmayacak bir ustalık sergiler. Sait Faik etkisi gözden kaçmaz, ama kişilikli bir öyküde kendini gösterir. İki öykü dışında tiplerin/kahramanların çoğu kadın, kadın dünyasıdır.” (Necip Tosun, Nezihe Meriç Öykücülüğü, Hece Dergisi 108)

Aynı yazıya devam ediyorum; bakın, Meriç nasıl tanımlamış öyküyü: “İnsanın bir ruh halinin herhangi bir olay karşısındaki durumunun kısmetine düşen zaman içinde bir gülüşün, bir davranışın ustaca makaslanıverişidir.” Meriç’in dilde de özenli olduğundan bahsedilmiş. Hatta “Türk öykücülüğünde dil bilinci en yüksek yazarlarımızdan birisidir.” diye tanımlanmış. Bir eser size illa yeni kelimeler öğretmez ama ben bu üç kitapta toplam kırka yakın yeni kelime tanıdım: Görmediğim çiçeklerin, kumaşların adlarını: sardunyalar, ıtırlar, küpe çiçekleri, safran çiçekleri; tafta, pazen, poplin… Bir sürü argo ifade öğrendim. “Oh, keka!” demiş mesela; ne güzel, ne iyi anlamındaymış, “Kız finnari!..” demiş.  Hem de bu kelimeler öylesine yerleşmiş ki cümlelere ne telaffuzu zorlamış, ne de anlamı; Cuk oturmuş! Belli ki o zamanlar gündelik dil daha zengin daha yaratıcıymış; Deyimleriyle, argolarıyla… Nasıl ki sokaklar ‘Özsu’ öyküsündeki Hayriye’nin can getirdiği sokak gibi rengarenk çiçeklerle doluysa, tıpkı öyle, dopdoluymuş sokaktaki dil. Ne o çiçekler, ne kumaşlar, ne ‘argo’lar, ne deyimler… Ah, geçmişi ne çabuk özlemeye başladık! Diyor ki Meriç: “Biz çocukken yaşamayı amma da çok severdik.” Çok severdik, sevmez olur muyuz? Ama… “Yazık oldu. Hayatı bu kadar anlamamalıydık.” (N. M. Bozbulanık) Bir başka yazı tam da buna değinmiş; “Meriç, yaşamı savunur. Öykü yazarıdır, öyle bellemişiz ama biraz okudun mu dalar gidersiniz. Bu öyküde kaç şiir saklı diye sorarsınız kendinize.” (Sennur Sezer, Radikal Kitap, 22.02.2008) Hayatı seven birinin satırlarını okumak, sizin de hayatı sevmenizin en kestirme yoludur. Aşık bir kadının satırlarını okumak… “Hiç ummadığım bir gece sevdiğim adam çıkagelir. Umduğum geceler neden gelmez bilmem. Bu hep böyle olur. Ummadığım geceler, beni yıkanmış yüzüm, ev entarim, kanaryam ve gazetemle bulunca ne düşünür bilmem.” (N. M. Açar da Tutku Gülleri Açar)

*


“Bozbulanık, Dost Yayınları’ndan çıkmış. Kapak resmi Fikret Otyam’ınmış. Bana öyle geliyor ki arka kapak yazısını da işte uzun yıllar önce Nezihe Meriç kendisi yazmıştı. (Arka kapak yazılarını çoğu kez kendimiz yazarız.) ‘Bir dolu noksanına karşı iyi öykücü olduğuna inanır, gezer… Öykülerini çok sever… Bozbulanık’ın kısa zamanda ikinci baskı yapmasına sevinmektedir.’ “ (Selim İleri, Nezihe Meriç: Biricik Usta, Zaman, 5 Eylül 2009) Meriç 18 Ağustos 2009’da vefat edince yazılmış bu yazı.

Meğer yanı başımdan koskoca bir yazar göçüp gitmiş. Nezim’in sokaklarını, insanlarını; dilini özlemek, tozlu raflardan düştü nasibime. Keşke YKY kitabı orijinal kapağıyla yayımlasaymış. Bunca özlemin üstüne ne iyi gelirdi!

*

“Böylece yüz altmış lira maaşı, parmağında eflatun taşlı yüzüğü, yakasında yıldız çiçeği, ela gözlerinde engin engin düşünceleriyle kürsüde bir genç kız oturuyor. Öğretmen…” (N. M. Öğretmen)

*Orhan Pamuk, Yeni Hayat


PATA KÜTE – Eylül 2010

1 yorum:

  1. şunu gördüm; kitap tanıtımı yaparken de "tanıtım" dan dışarı çıkılabilirmiş. yeni bir ürün ortaya çıkabilirmiş. kitapların arka kapakları bile utandırılabilirmiş.

    piti.

    YanıtlaSil