yazarlar-çizerler-çekerler

Patlagaç arama kutusu

18 Eylül 2010 Cumartesi

Patlangaç

Arabaların hiç geçmediği yollarda büyük büyük, sıra sıra kareler çizerdik. Tek ayak çift ayak… En sevdiğimiz taşı, “uğurlu” taşımızı sürüklerdik o karelerden, seksek oynardık.

Pazardan aldığımız çamaşır iplerinin uçlarını birbirine bağlar dolardık belimize, atlardık üzerinden: 
Biiiiir-iki-üçdörtbeş-altıyedisekiz dokuz-on! Bir nefeste zıplardık. En sevdiğim oyundu “çinçan”. Bu oyunun kurallarını tarif edecek kelime yoktu Türkçede. Zaten o zamanların oyunlarını yaşamadan öğrenemezdiniz. 

Küçükken oyun oynamışsanız, geçmiş, her zaman özlenen bir şeydir. Bu dünyadaki şanslı olabilecek son nesildenim ben. Çocukluğunu özleyemeyecek bir nesilden bir öncesiyiz biz. Neslin “jenerasyon” olmasından bir önce…
***
Taşlar vardı sokaklarda. Plastik toplar vardı. Bisikletler vardı. İpler vardı. Doyamazdık oynamaya. 
Çift ipin nasıl atlanacağını bilir bizim nesil. İpler birbirine zıt yönde ya da birbirine doğru döner. Atlaması çok zordur. Ama biz yapabilirdik. 
Çok koşuyorduk; yorulmuyorduk. Hiperaktif de değildik üstelik. Yere düşüp ellerini kanatan bir çocuğa hiçbir zaman yasaklanmadı akşam ezanına kadar sokakta oynamak. Çünkü iyileşebiliyorduk.

Biz sonradan hastalandık, hala şansı olan son nesil…
***
Bazen pikniğe gitmek istiyorum. Koşmak zıplamak, dallarda sallanmak istiyorum. Heidi’yi özlüyorum, ama çocuklardan utanıyorum. Onlar masa başında ömür geçirmeye alıştılar bile. Kalabalıklar içinde uslu olmaya. Çocukluk, sokaktan bilgisayar ekranının karşısına taşındığından beri utanıyorum çünkü sanal-sosyal dünyanın efendisi bir çocuğun, su kenarındaki küçük bir yeşillikte hoplayıp zıplayan bir yetişkini pek hoş karşılamayacağını biliyorum.

Daralıyorum, bunalıyorum, özlüyorum ve ayağımın değmediği yerlerde gezinmekten sıkılıyorum. 
Sonra…
Dikdörtgen bir kağıdı alıyorum. Katlıyorum. Büküyorum. Eviriyorum. Çeviriyorum. Ve patlatıyorum patlangacımı.
Şraak! Patlatıyorum, piknikte beyaz ekmek arasında mangalda közlenmiş eti tıka basa doyana kadar yer gibi.
Patlatıyorum, çift ipe takılmadan yirmi kez zıplayıp kenara kaçar gibi.
Oynamadığı halde bilye biriktiren, okulun futbol takımında defansta rakibi, çelme takarak durduran bir kız çocuğunun var gücüyle şaklatıyorum sevimli çocukluk kahramanını özleyen bir neslin oyuncağını; patlangacımı.


PATA KÜTE - Temmuz 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder